Haberler

Jeotermal gelişme riskini en aza indirme – Hollanda örneği

Hollanda'da sahada sondaj kulesi (kaynak: Daldrup & Söhne AG)
Cannur Bozkurt 30 Tem 2020

Hollanda'dan Platform Geothermie Frank Schoof, bir makalesinde, jeotermal gelişimdeki güvenlik endişelerini ve endüstrinin bunları nasıl ele aldığını değerlendiriyor.

Hollandalı yayın Gawalo için yazılan son makalede sorulan anahtar soru, dünyadan ısıyı nasıl güvenli bir şekilde çıkaracağınızdır. Jeotermal enerji her zaman risksiz değildir. Örneğin, ekstraksiyon sırasında petrol veya gazın ortaya çıkması mümkündür, bazı yerlerde deprem riski artar. Kısacası: bu Teknik, dikkatli bir yaklaşım gerektirir. Bu riskleri nasıl sınırlandırıyorsunuz?

Kaliforniya Venlo yakınlarındaki Horst aan de Maas belediyesinde California Lipzig Gielen (CLG) jeotermal projesi şu anda pasif durumda. Buna Temmuz 2019’da Madenlerin Devlet Denetimi (SSM) tarafından karar verildi. Gerekçe ise yeraltına ilişkin, jeotermal enerjiyi sorumlu bir şekilde çıkarmak için yeterli bilimsel veri olmayışı idi. CLG, kireçtaşındaki akifer ve kırıklardan ve 1.600 ila 2.600 metre derinlikte kumtaşından ısı çıkarmak istiyordu.

Proje, 25 Ağustos 2018’deki çok küçük bir deprem nedeniyle neredeyse bir yıl boyunca durdurulmuştu. Bir ay sonra, 3 Eylül’de, bu sefer Richter ölçeğinde 1.7 büyüklüğünde biraz daha güçlü başka bir deprem meydana geldi. CLG’nin, bölgede yaşanacak başka bir sarsıntı durumunda üretimi durdurması şartıyla Haziran 2017’den bu yana jeotermal enerji üretmesine izin verildi.

Jeotermal ve depremler

Bu durum depremler ile jeotermal enerji çıkarımı arasında bağlantı kurulduğu ilk vaka değildir. Kasım 2017’de, Groningen’deki kapsamlı jeotermal ısı projesi WarmteStad, SSM’nin ‘RTV Noord’a göre’ ‘scathing’ tavsiyesinden sonra sona erdi. Bu, jeotermal kuyuları ile 12.000 evin ısıtılmasının iptal edildiği anlamına gelmekteydi. Yönetmeliğe göre, derin dipten sıcak suyun delinmesi ve çıkarılması sonucu deprem olasılığının ne olacağı belli değildi.

Yeraltı modelleri yapmak

Jeotermal Enerji Platformu’ndan Frank Schoof, “Hollanda’daki birkaç bölge sismik olarak aktif. Bu, depremlerin sıklıkla meydana geldiği anlamına gelmez, ancak konuya dikkat edilmesi gereklidir. Bir alan (Groningen) gaz çıkarılması nedeniyle savunmasızdır, diğer alan (Limburg) doğal yapısı nedeni ile hassastır. Limburg’da, madenlerin çevresinde sadece belirli bir risk yoktur, ilin büyük bölgelerinde yeraltı yüzeyinin gergin olduğunu gösteren faaliyetler ölçülmüştür. Bu, jeotermal ısıyı nereden alabileceğinizi veya alamayacağınızı öğrenmek için yeraltının iyi modellerini yapmanız gerektiği anlamına gelir. Horst söz konusu olduğunda, hem yatırımcılar hem de hükümet tarafından çok şey öğrenildi” dedi.

Güvenli jeotermal enerji

Bir başka olası etki, jeotermal tesisatlarda pompalanan suyun toprağa sızabilmesi ve toprağı daha derinlerde kirletebilmesidir. Jeotermal ısıyı güvenle uygulamak gerçekten mümkün müdür? SSM’den Robert Mout “Güvenli jeotermal enerji kesinlikle mümkün” diyor. “Koşul, doğru güvenlik düzenlemelerini almanız gerektiğidir. Sızıntı meydana gelirse ve pompalanan ve daha sonra enjekte edilen akışkan kontamine olursa kirlilik meydana gelebilir. Bunun için, çıkarma planının onaylanmasına ilişkin düzenlemeler vardır. SSM bunu denetler.”

Jeotermal enerjiyi çıkarırken gaz çıkışı

Schoof’a göre, bu bağlamda, basitçe ortaya çıkabilecek riskleri ve olayları ayırt etmek önemlidir. Bir örnek olarak, jeotermal enerjinin çıkarılması sırasında gazın açığa çıkma olasılığından bahsedebiliriz. “Bu bir risk değil, çünkü böyle bir şeyin olabileceğini biliyorsunuz.”

“Sektör bu nedenle kuyu açma işlemlerini doğal gaz sondajıyla aynı güvenlik önlemleriyle tasarlıyor. Kuyular, aynı önlemlerle gaz çıkmaması için tamamlanarak, izlenir. Heemskerk’teki Floricultura projesinde, jeotermal enerjinin 2.700 ila 2.900 metre derinlikten çıkarıldığı farklı bir yaklaşım da görüyoruz. Burada sistem, ortaya çıkan gazı basınç altında yeraltı derinliklerine geri enjekte etmeyi amaçlamaktadır.”

“Jeotermal şirketlerin kuyuların bütünlüğünü izlemelerinin ve ölçmelerinin önemli olduğuna inanıyoruz.”

Jeotermal kuyulardan sızıntı

SSM’den elde edilen veriler, bazı eski jeotermal kuyuların duvar kalınlığının korozyon nedeniyle hızla azalabileceğini ve bu da sızıntılara neden olabileceğini göstermektedir. Mout’a göre, bu ciddi ama yönetilebilir bir sorundur. “Doğru ölçümlerin ve onarımların yapılması önemlidir” diyor Mout. Gerektiğinde, SSM onarımları yapmak için şirketlere uyarı yazıları göndermiş ve bunun için son tarihler belirlemiştir. Jeotermal şirketlerin kendilerinin kuyuların bütünlüğünü izlemesi ve ölçmesinin önemli olduğunu düşünüyoruz.” SSM ,EZK Bakanı’na, işletme planının izninde bu konudaki düzenlemeleri eklemesini tavsiye etti.

Kuyu sızıntılarının önlenmesi

Schoof ayrıca kuyuların herhangi bir sızıntı tespit edilebilecek şekilde tasarlanmasının önemini de vurguluyor. “Pijnacker’de, kuyu duvarının derinliklerde kırıldığı bir şirket de dahil olmak üzere bilinen birkaç vaka var. Doğal olarak, bu derhal üretimin durdurulmasına yol açar” diyor Schoof. “Sonuçta, şirket yeni bir kuyuyu açmak zorunda kaldı, ki bu elbette maliyetli bir olaydı.”

Schoof’a göre, şimdi kuyuların tasarımına çok dikkat ediliyor, böylece sızıntı ihtimali minimum. Bu, kuyunun üst kısmının çift muhafaza borusuyla yapılmasıyla önlenebilir, böylece iki boru arasında içi boş bir alan oluşturulur. “O zaman bu boşluktaki baskıyı sürekli olarak ölçüyorsunuz,” diye açıklıyor Schoof. “Baskı değişir değişmez kaçak olduğu anlaşılarak, önlemler alınabilir. Ek olarak, kuyuların daha derin kısmının duvar kalınlığının düzenli olarak ölçülmesi önemlidir.”

Sudaki radyoaktif parçacıklar

Başka bir yönü, pompalanan suyun hafif radyoaktif parçacıklar içerebilmesidir. İlgili parçacıklar, tesisatın üst kısmındaki filtrelerde bulunur. “Bu filtreler çok incedir ve enjeksiyon parçasını tıkamasını önlemek için yüzen parçacıkları sudan uzaklaştırır” diyor Schoof. “Bu parçacıklar çökelebilir, bu nedenle filtreleri düzenli olarak değiştirdiğinizden ve söz konusu maddeleri çıkardığınızdan emin olmalısınız.”

Mout bunun da yönetilebilir bir sorun olduğunu vurguluyor. “Pompalanan akışkanın radyoaktif parçacıklar içerebileceği doğrudur. Sorun daha ciddiyse, Nükleer Enerji Yasası uyarınca izin alınması gerekecektir. Bu, radyoaktif parçacıkların birikebileceği su filtreleri için de geçerlidir. Bir izin verilmişse ve yönetmeliklere uyulursa, radyoaktivite yayılma ihtimali asgari düzeydedir.”

Kaynak: ThinkGeoEnergy